3 Ekim 2011 Pazartesi
ARTIK YILBAŞININ SAHİBİ EKİM
1 Temmuz 2011 Cuma
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞUM BEN
Bir var
Bir yokmuşum ben
Bir yedi kat göktekilerin iplerinde sallanır
Bir yedi kat diptekilerin ateşlerinden atlarmışım ben
Yokmuşum ben
Varmışım ben
İçimde bir bulantı ile Sarter’ın ruhdaşı olurmuşum bazen
Sonra tedavi edip “Ben”i
Rand’ın kaleminden damlarmışım bazen
Evvel zamanlardan gelen
Kalbur samanlardan geçen
Akıllarda var, gerçekte yokmuşum ben
Bir var bir yokmuşum ben
Geceleri rüyamda Tanrı’nın ellerinden tutarmışım bazen
Tuğba Makina' Yok Zamanlar
23 Haziran 2011 Perşembe
XXI Mimarlık Tasarım ve Mekan Dergisi - 100 Yüze
Bir mimarlık dergisi, “XXI Mimarlık Tasarım ve Mekan Dergisi”.
Sektörel dergilerin en önemli özelliği profesyoneller kadar, hizmeti alan kişilere de hitap etmesidir. Teknik detaylar, yeni ürünler, profesyonel bakış açıları… Ve normalde elde edemeyeceğiniz birçok ayrınıtıyı bu dergiler sayesinde elde edebilirsiniz.
Derginin 100. Sayısı şu an yayında, sloganları “100. Sayıda 100 Yüze”. Derginin bu sayısında Galatasaray Stadyumu, Forum İstanbul, Kanyon gibi hepimizin yakından bildiği projeler için, diğer mimar ve tasarımcıların yorumlarının yanı sıra ilgici çekici detaylar hakkında bilgilerde var. Mimarlık dünyasına bu sektörde olmayanlar olarak ne kadar uzak olsakta, içinde yaşadığımız alanları şekillendirdiklerinden olsa gerek, aslında çok da yakınız. Belki tamda bu nedenle ne çeşit tasarım olursa olsun, merak ediyor ve uzak kalamıyoruz.
Dergiye www.xxi.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca dergide Tasarımcı Otto Von Busch’un yazdığı Tasarım Hediyesi isimli yazıyı da okumanızı tavsiye ederim.
Keyifli okumalar,
Tuğba Makina
23 Nisan 2011 Cumartesi
23 NİSAN'DA BİR MİSAFİRİMİZ VAR...
Naz 5 yaşında, 'Geleceğin Yıldızı Sensin! Ne Olmak İstersin?' resim yarışmasına katıldığı resmi bizimle paylaşıyor...
Çocukların istismar edilmediği nice bayramlara...
Sevgiler,
Tuğba Makina
20 Nisan 2011 Çarşamba
BUGÜN BİR AĞAÇ DİKSEK
Tek başıma ne yapabilirim demeyin, elinizden geleni yapın. Çöplerinizi kategorilerine göre ayırın, kâğıtlara, plastiklere, camlara, atıklara ayrı torbalar yapın. Gereksiz yere elektronik eşyaları açık bırakmayın, mümkünse fişlerini çekin ve en önemlisi katkı sağlayamıyorsanız bile doğaya zarar vermeyin...
PEKİ, BUGÜN DOĞAYA BİR KATKIDA BULUNSAK VE ALIŞVERİŞ SEPETİMİZE BİR FİDAN EKLESEK NASIL OLUR?
TEMA vakfı çok cüzi ücretlerle hediye fidanlar, meşeler dikiyor ve bunların sertifikalarını istediğiniz ada düzenleyerek size gönderiyor.
İsterseniz para bağışı yapabiliyor ya da vakıf gönüllüsü de olabiliyorsunuz.
Bu bağlantı üzerinden bağış sayfasına ulaşabilirsiniz :
http://www.tema.org.tr/Sayfalar/BizeKatilin/BagisYapin.html
Hediye olarak solacak çiçekler göndereceğinize birbirinize adınıza ağaçlar dikin... Tabii her şeyin yeri farklı diyenler olacaktır, o zaman ikisini de yapın siz :)
Sevgilerle,
Tuğba Makina
5 Nisan 2011 Salı
Nisan Rüzgârı
Festivali Havası...
Nisanın vazgeçilmezi film festivali geldi bile. Festival açılışında da üzerinde durulan ‘Emek Sineması’nın bu sene de festivalde olmaması büyük kayıp, ümidimiz bir dahaki festivalde yeniden ‘Emek’teki gösterimlere gidebilmek. Seçilen filmler birbirinden kaliteli, hele bir gala programı var ki, programı gördükçe “keşke işim bu etkinlikleri takip etmek olsa” diye iç geçiriyorum.
Festivalde, özellikle Sinemada İnsan Hakları Yarışması kategorisi ilgi çekici filmleri bünyesinde toplamış. Festival benim için, Pazar günü Opera yönetmeni Kasper Holten’ın Mozart’ın Don Giovanni eserini çağdaşlaştırması ile ekrana yansıttığı ’Juan’ adlı filmle başladı. Ve ikinci filmim ‘Son Gece’ idi; Keira Knightley, Sam Worthington, Eva Mendes’in başrolünü paylaştığı film ilişkiler üzerine sorgulamalarla örülü, harika olmasada lezzetli bir filmdi; filmin sonunda sanırım filmde bir problem oldu ve son sahneyi göremedik ama yine de olağan bir problem diyip geçmek istiyorum. Benim diğer biletlerim, ‘Uyku Hastalığı’, ‘Aşkın İkinci Perdesi’, ‘Mutluluğun Peşinde’, ‘O Zaman ve Şimdi’ ve ‘Siyah Venüs’ filmlerine. Keşke gidebilsem dediğim diğer filmlerin içinde; ‘Portakallar ve Günışığı’, ‘Daha İyi Bir Dünya’, ‘Beni Asla Bırakma’, ‘Hayatımız’, ‘Araf’, ‘Cebimde Kan Var’, ‘Aşk Suçu’, ‘Copacabana’, ‘Ekonomanyak’, ‘Su Bile’, ‘Haykıran Adam’ var. Birde çocuk menüsünde ‘Rüyalarımı Çaldılar’ diye bir yapım var ki festivalde gidemesem bile mutlaka izleyeceklerim arasında. Bugünlerde, dünya rüyaları çalınan çocuklarla doluyken, belki bir damla umut olur bu masal hepimize...
Aksanatta’da festival havası esiyor bu ay, ‘7. Kısa Film Festivali: Ödüllü Filmler’, 7-17 Nisan aralığında Akbank Sanat binasında.
Tiyatorada...
Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunda sahnelenen “Az Sonra” adlı oyuna gittim geçenlerde. Oyuna geçmeden önce, tiyatroda tavandan sarkan örümcek ağlarını ve bir koltuk için birden fazla kişinin elinde bilet olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Oyun tam da Ali Poyrazoğlu tarzında; ironik, düşündürücü ama cinselliğin çokça ön plana çıkartıldığı bir yapıda. Yani şaşırmıyorsunuz fakat eğleniyorsunuz. Bir sosyal-komedi olan oyun, magazin medyasının özel hayatlara nasıl saldırdığını ve bu sırada kendi içlerinde geçen savaşları anlatırken, halkın bu programlara rabet gösterirken neleri kaçırdığını ironik bir şekilde gösteriyor.
Devlet tiyatrolarında son olarak izlediğim oyun ‘Profesyonel’, kusursuz oyunculuk ve güzel bir senaryo ile oldukça etkiledi beni, özellikle Yekin Dikinciler’in duruma göre yaptığı doğaçlamalar, oyunun adına yaraşır şekildeydi. Oyunculukların yanında (ki oyunculuklara söyleyecek bir şey bulamıyorum, sadece tebrik edilebilir), sosyal içeriğin duygusal bir şekilde işlenmesi ama duyguların tek düzeyde yığılmaması oyunun en güzel yanlarındandı. Devlet Tiyatrolarında ‘Ne dersin Azizim’ ve ‘Baştan Çıkarma’ ve İBB Şehir Tiyatrolarında, aylardır oynandığında bir türlü bilet almayı başaramadığım ‘İstanbul Efendisi’ ve ‘İntiharın Genel Provası’ bu ay yine takibime aldıklarımdan.
Tiyatro Stüdyosu kendi sloganı ile aktarmak gerekirse "yirminci yılını, bir yakın klasikle, Anton Çehov’un Vanya Dayı adlı oyunuyla kutluyor..." Nisan ayında 3 kez perde açacak oyun, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, Akatlar Kültür Merkezi ve Kozyatağı Kültür Merkezi (Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan)’nde oynanacak.
Mekan Artı’da oynanacak olan ‘Aynada Kendi İle Karşılaşan Milyonlarca Ayna’ tanıtımı ile merakımı cezbetti, tanıtımı kadar iddialı bir oyun sergilenirse, nasıl bir oyun izleyeceğimi hayal edemiyorum. Tanıtımı aynen alıntılamak istiyorum ki ne dediğim anlaşılsın, ‘...21.yy ucubesi insanın aynada gördüğüne ne kadar tahammül edebileceğini sorgulayan çağdaş eser, tecavüzün insan varlığında zannedilenden ne kadar çok bölgeyi delebileceğini ve bu deliklerden içeri oluk oluk akan kinin nelere yol açabileceğini en sansürsürsüz haliyle anlatıyor’.
Cazz
Ve yine cazz... Türkiye’de gerçekten çok kaliteli cazz yapılıyor. Kerem Görsev, İlhan Erşahin ve Fatih Erkoç benim büyük zevkle dinlediklerim. Bu ay da birçok cazz konseri var.
Hayal Kahvesinde Alp Ersönmez.
Kerem Görsev Türkan Saylan Kültür Merkezinde vereceği konserin yanısıra, Borusan Müzik Evi’nde Seder Erçetin ile birlikte sahnede olacak.
CRR’da İlhan Erşahin's Silver ve Eddie Henderson.
Kısa Kısa...
24-25 Haziran’da gerçekleşecek olan James Blunt konserinin biletleri satışa çıktı.
Evita müzikali 12-24 Nisan arası sahnelenecek. Birçok kez sahnelenmiş ve sinemada oscara layık görülmüş bu müzikal ayın kaçırılmayacaklarından.
16 Nisan’da İşsanat’ta Yansımalar grubu, bu kez karşımıza Senfonik orkestra ile çıkacak.
Ali Akay’ın küratörlüğünü yaptığı ‘Binaların Arasındaki Şehir’ sergisi 6 Mayıs’a kadar Akbank Sanatta.
Yapı Kredi Kültür Merkezi Nisan programı bu ay dolu dolu olanlardan.
Grafik Sanatçısı Mengü Ertel’in sergisi ‘Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı’ 23 Nisan’a kadar sergilenmeye devam edecek. Merih Akoğul konuşmaları Nisan ayında da devam ediyor, bu ay yaptığı programlardan ‘Günümüzde Fotoğraf’ın konuğu, Nadir Ede.
Prof. Kemal İskender’in konuşmacılığını yapacağı, ‘Sıradışı Bir Ressam: Pieter Bruegel’ 25 Nisan’da.
Nisan o kadar dolu ki, zaman dursun istiyorum bu ayda. Hepimizin esen rüzgârdan nasibini alacağı bir ay olsun...
Tuğba Makina
16 Şubat 2011 Çarşamba
FİKİR İLE ZİKİR
Hiç zamanım yoktu aslında. Uzun zamandır bitiremediğim yazılarım var daha ama duramadım; içimde kabaran öfkeye ya sabır çektirerek okudum, izledim Orhan Çeker’in tecavüz açıklamalarını.
Gazetede haberi okuyunca, kelimelerle oynanmıştır belki dedim, bu kadar değil yani! O kadarmış meğerse, televizyonu açtığımda bas bas kendini savunuyordu, “doğru söylüyorum, doğru söze de bir şey denmez” diyecek kadar iyi sindirmişti (!) anlaşılan ilahi kavramları da, insani kavramları sindirdiği gibi…
Tecavüz, başkasının hakkına el uzatmaktır (TDK’yı açıp bakmasını öneririm) ve kişiler yaptıkları eylemlere göre yargılanır ve ödüllendirilirler, yaptıkları için inananlar hesaba çekilir ya da sevap kazanırlar.
Modern yasalar ve dini kurallar, toplum huzurunu korumak için kişilere eşit yaklaşılmasını öngörür. Herkese eşit yaklaşan, insana karşı sevgiyi öğütleyen dinlerin, kimlerin elinde nasıl yok olduğunu izlemek ayrıca endişhe ve üzüntü verici bir nokta ama misyonu araştırmak olan birinin bu cümleleri kurabilecek halde olması, üniversitelerin halini de bir kez daha sorgulatıyor açıkçası.
Şimdi Orhan Bey’in kızına tecavüz edilirse suç, sokaktaki fahişeye tecavüz edilirse değil öyle mi? Yani birilerine haksızlık olan birilerine müstehak mı? Evlilik içi tecavüzlere bu gibi zihniyetler yüzünden maruz kalıyor kadınlar. Kabul edilebilir değil…
Madem tecavüzün nedenini bu kadar iyi biliyor Orhan Bey, daha ergenlikten çıkmamış hatta bebekken kız çocukları tecavüze uğruyor, nedenini biliyor mu acaba? Dünyada istatistiklerine göre erkeklerin %10’u tecavüze uğruyor, neden peki? Horoza tecavüz ederken öldürmüştü geçen sene biri, haberlerden hatırlayanlar vardır, onu da Horoz tahrik etti bu anlayışa göre. Güzellik nasıl bakanın gözündeyse, çirkinlikte öyledir! Biri sapıksa buna kılıf aramak gereksiz.
Milletvekillerinin tecavüz suçlularına önerdikleri cezada aliyyülâlâ kanımca… Doğru suçlu bulunduğu zaman tabii.
Cesaret ile cehalet arasındaki çok ince bir çizgi var ve tahsil cehaleti bile almıyor bazen ne yazık ki…
Her şey bir yana beni en çok Orhan Bey’in sapıklığa kılıf arıyor olması noktası düşündürüyor açıkçası…
Umarım hakkettiği muameleyi gerekli merciler tarafından görür kendileri.
Güzel bakın ki güzel göresiniz, çirkinlik sıçramasın üzerinize.
Tuğba Makina
6 Ocak 2011 Perşembe
EVSİZ - SANAT
Şehirde hayat durmuyor; şehrin, günlerin değişmesini pek umursuyormuş gibi bir hali de yok zaten. Yılın başlangıcı ve bitişi takvimdekilerden farklı şehir için ve o tam da yıl ortasını yaşıyor şu sıralar aslında.
Devlet tiyatroları benim göz bebeğim, bunu artık herkes biliyor sanırım. Bu nedenle plan yapmadan, ilk iş Devlet Tiyatrolarına bakalım. Robin Hawdon’un yazdığı, Levent Özdilek’in Koca Mack olarak başrolünü oynadığı “Karanlık İşler”, başarılı bir mafya komedisi. Birçok alanda eli kolu olan Koca Mack’in hem dansçısı hem sevgilisi olan Mandy’nin evinde başlayan ve biten hikâye oyun içinde oyunla dolu, karıştırılan sevgililer, illegal paralar... Her şeyden haberdar olduğunu sanan Koca Mack’in sonu da cabası. Cüneyt Çalışkur’un yazdığı “Kredi Kartı Vak’aaaaa”, kredi kartı borçlarını parası olduğu halde ödememekte ısrar eden bir adamın sosyal sorgulaması üzerine kurulu. Bir Uğur Polat sever olarak performansını abartıyor olmam olası, fakat sorgulama üzerine kurulu ve sahne olarak durgun sayılabilecek bir oyunu sonuna dek izletebilmek her oyuncunun harcı değil diye düşünüyorum. Benim bir sonraki biletim Cezmi Ersöz’ün yazdığı, Kürşat Alnıaçık’ın oynadığı “Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk” oyununa. Bir dipnot, halen izlemeyenler varsa “Ölüleri Gömün”e mutlaka bir bilet alsın...
Guiness rekorlar kitabına, en uzun süre sahnelenen tek kişilik oyun olarak giren, 35 ülkede sahnelenen ve ülkemizde geçen sene oyuncu Alper Kul'un oynadığı Caveman-Mağra Adamı'nı bu sene Şevket Çoruh sahneliyor. Alper Kul'dan izlerken son derece keyif aldığım oyunun bu seneki performansını merak ediyorum açıkçası... Oyun,20 Ocak'ta ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi Kemal Kurdaş Salonu, 22 Ocak İstanbul BKM ve 26 Ocak'ta Bursa Teyyare Kültür Merkezinde sahnelenecek.
Farid Farjad, nâm-ı diğer “Kemanı Ağlatan Adam” yeniden Kültür Üniversitesi Akıngüç Oditoryumu ve Sanat Merkezinde olacak. Her ne kadar bazı kesimlere mâl edilmeye çalışılsada (öyle bile olsa) sanatın “–ci” olmasına izin vermeden dinlemenizi dilerim kendisini. Ben her dinlediğimde içimde bir yerlere deydiğini hissediyorum.
Pera Müzesi şu sıralar iki sergiye ev sahipliği yapıyor; “Frida Kahlo ve Diego Rivera” ve “Çarlık Rusyasından Sahneler”. Sanatçılarının 40 yapıtından oluşan ve ilk kez Türkiye’de yer alan sergileri olan Frida Kahlo ve Diego Rivera ile ilk kez İstanbul’da sergilenecek olan St. Petersburg’daki Rus Devlet müzesinin koleksiyonundan seçilen yapıtlardan oluşan “Çarlık Rusyasından Sahneler” 20 Mart’a kadar görülebilir.
Kısa kısa...
İş Sanat’ta, 13 Ocak Perşembe akşamı Händel’in Üç Tenoru konserini ve 17 Ocak Pazartesi Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiirleri Dinletilerini takip edebilirsiniz.
Aksanat’ın barok müzik günlerinde ise ay sonuna kadar Hande Soner, Eclipse Lynda Sayce, Jorge Jimenez’i dinleyebilirsiniz.
Tiyatro Kedi'nin sahnelediği Kibarlık Budalası halen izlemeyenler için gösterimlerine devam ediyor.
21 Ocak'ta Ata Demirer BKM'de gösterilerine başlıyor.
Vücut dünyası sergisi Body Worlds yoğun talep üzerine uzatıldı, sergi Karaköy Antrepo 3'te.
...
Biz sıcak yerlerimizden bu yazıları okur, etkinlikleri takip ederken gelen soğuklarla birçok evsiz sokaklarda soğuktan ölüyor. Belediyeler evsizlere yardımcı olmak için sıcaklığın -4 dereceye düşmesini bekliyorlar. Koltuklarında oturup açlık sınırını belirledikten sonra insanları bu maaşa mahkum edenler, aynı şekilde insanları soğuktan ölmeye mahkûm ediyorlar. Entelektüellikten bahsedip, yazılar yazıp, organizasyonlarda gezerek, gittiğimiz yerleri anlatmaktan ibaret değil yaşam; çevremizde olup bitenleri de görmemiz lazım. Birilerinin bu ayıba son vermesi için ne yapabiliriz düşünmemiz lazım...
Hepimiz için sıcak bir kış ayı olması dileğiyle…
Tuğba Makina