31 Ekim 2009 Cumartesi

HAFTADAN SONA KALANLAR -6

ŞEHR-İ ŞEHİRDE SON TEŞRİN KEYFİ

Ekim bitti, sonunda elimizde bolca yağmur ve üşümek kaldı, yalnız ruhlarla.

Paulo Coelho’nun yeni kitabı tam da zamanında raflarda ‘Kazanan Yalnızdır’; kazanmanın getirdiği yalnızlığı ve ödediğimiz bedeli anlatıyormuş kitap; benim kitap listeme girdi bile.

Takip edebilenler bilirler, Ekim oldukça hareketli geçti. Aksanat’ın düzenlediği Caz festivalinin ve İKSV’nin düzenlediği Film Ekimi’nin biletleri günler öncesinden tükenmişti.

Caz festivali kapsamında iki kez Babylon’un kapısında kaldığımı itiraf ediyorum, ama İlhan Erşahin’i Bahçeşehir Üniversitesinde verdiği konserde yakalamayı başardım. Müziklerinin yanı sıra oldukça keyifli bir kişilik İlhan Erşahin; bozuk Türkçesi, yaptığı espriler, saksafonu eline aldığında farklı bir boyuta geçmesi ile herkesi bir kez daha memnun etti. Ayrıca grup arkadaşları Alp Ersönmez, Turgut Alp Bekoğlu ve İzzet Kızıl’ın performansları da takdire şâyândı; tüm ekip resmen oyun oynadılar ellerindekilerle.

Film Ekimi’nde gidebildiğim filmlerde gördüğüm kadarıyla tüm koltuklar doluydu, festival havası sevenler çoğalıyor kentte ve bu bilet bulamamama neden olmasına rağmen, beni çok mutlu ediyor.

Kasım, Ekim’in boynunu bükecek olsada çok da hareketsiz sayılmayacak diye düşünüyorum.

Bugün 28. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı başladı, 8 Kasıma kadar sürecek. Fuar alanında eşzamanlı olarak 19. Sanat Fuarı’da yerini alıyor, fuarın en keyif aldığım alanlarından olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim; burada sanatçılarla birlikte eserlerini görme imkanı bulabilirsiniz.

9 Kasım , “Cazın Ustaları: Hank Jones Trio” konseri ile 91 yaşındaki Cazcı Hank Jones İş Sanat Kültür Merkezinde olacak. 14 Kasımda ise Ayhan Sicimoğlu Ghetto’da Latin parçalarını cana getirecek, Biletix etkinlik tanıtımı kısmında etkinliği çok güzel bir şekilde dile getirmiş: “Ağustos böceklerinin mecburen birer karıncaya dönüştüğü bu günlerde Sicimoğlu enerjisini depolamak için biletinizi şimdiden almanızı tavsiye ederiz. Ekibin 2009-2010 sezonu için hazırladığı repertuarın tadını çıkarın, çok eğlenin ve karakola düşecekseniz de fazla eğlenmekten düşün.”.

Devlet ve Şehir tiyatrolarında birçok yeni oyun var. Bahar yüzünü kışa dönerken tiyatro kaçınılmaz şehr-i şehr’de…

Ve geçen hafta çok güzel bir olay gerçekleşti, Sevgili Alper Kul’un parçaları satışa çıktı. Piyanonun neler yapabileceğini, bir karakteri/olayı nasıl formlandıracağını görebilirsiniz parçalarında; dinlemenizi tavsiye ederim. Şu an satışta olan parçaları, Doğu'daki Türk Kadını’nın yaşadığı sorunları anlatan bir belgesel için yaptığı parçalardan oluşuyor. Bunun yanı sıra myspace sayfasında diğer parçalarını dinleme imkânınız da var. Müzikleri alabileceğiniz ve dinleyebileceğiniz alanlar Facebook Shop sayfası , Myspace sayfası ve sitesi www.alperkul.com (siteyi de incelemenizi öneririm).

Güzel bir Kasım olsun hepimize, “kazanan” ruhlarımızı sonbahar kurutmadan, yakalayalım şehrin ritmini…

Tuğba Makina-31 Ekim'09

AKORTSUZ

1980ler hatta 1990ların Amerikası, zenciler filmlerde başrol almaya başlar ve toplum içinde çok iyi yerlere gelebildikleri “göze sokulmaya” çalışılır; günah çıkartma, aktif göstererek pasifize etmek, alet etmek… Neresinden ele alırsanız alın, neticede iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum şahsen. Toplumumuzdaki, öne çıkartılmadan-öne atılan bayanları, özellikle de basında, bu duruma benzetiyorum. Habertürk’te yeni bir program başlamış Sınırsız… Cuma akşam denk geldim, program konusu itibari ile ilgi çekici olabilir tabii ama siyaset içeren bir programda sırf bayanlara bir alan oluşturulması, ayrıldığımızı ve yine beraber yapamadığımızı, “cinsiyetlerin bakış açıları” seçildiği ve burada da ayarı yakalayamadığımızı gösteriyor sanki. Futbol programlarından sonra siyaset programlarını da bayanlara bırakmayı lütfetti erkeklerimiz; Özgürlükleriniz, özgürlüklerimiz, çünkü siz bizim reytingimizsiniz.

Zülfü Livaneli CNN Turk’e canlı yayına bağlandı geçenlerde “… bana deadline bildirmediler” dedi, ikinci kez yıktı beni, ilkinden bahsetmek bile istemiyorum. Ardından spiker telefon bağlantısı sona erince piyasalara bağlandı ve yoruma başladı “…flexibilitenin fazla olduğu bir gündeyiz”... Uzmanlık alanı psikoloji olanlar daha iyi bilirler, iletişimde alıcılar ve vericiler vardır, alıcı ile verici uyumsuzsa iletişim gerçekleşmez. İletirsiniz alıcı bunu alır bunda sorun yok tabii, ama hatalı iki durumda var; iletirsiniz karşıdaki al(a)maz, ya da iletmezsiniz iki durumda da ilet-iş-mek gerçekleşmiyor. Sonra birileri, spikerden sonra bir adam çıkartıryor aynı ekrana, anlamadığınız cümlelerle size nasıl birbirinizi daha iyi anlayacağınızı ve bu şekilde sorunlarınızı daha kolay çözeceğinizi anlatmaya başlıyor.

24 Ekim Taksim – Uluslarası iklim eylem günü bugün, Taksim’den Galata’ya yürüyor gençler; ellerinde pankartlar, ağızlarda sloganlar, önde ardda polisler ve medya… Galata’da basın açıklamalarını da yapıyorlar ve gösteri bitiyor, yorulmuşlar, sohbet-muhabbet, yakılan sigaralar, yere çökmek isteği… Kalabalık açılıyor, ayrılıyorlar birbirlerinden ve tek tek görmeye başlıyorsunuz insanları, tanımlaması uzun ama bir örnek gerek, birinin elinde Filistin bayrağı var; insan düşünüyor, bu eylemin mantığı mı önemli bu kişi için yoksa “gençlik her şeye mi karşı?”; bir gösteriden çıkıp diğerine mi gidiyor film seansı misali. Çoğunun iyi niyetlerinden şüphem yok ama tam bilgiye ulaştıklarından var; gösteri illaki Kyoto Protokolüne bağlanıyor sonunda, imzalayın kampanyasının olduğu sitede bile anlaşmanın metni var, bir okusalar, ah okusalar! Karşı çıktıkları nükleer santraller neden kurulmaya çalışıyor hala ülkede, bir anlasalar…

29 Ekim Dolmabahçe resepsiyonunda pastadan Atatürk çıkartıyorlar… Dansöz dünya! Kimsenin tepkisi yok.

….

Teröristler şehre iniyor; “pişmanlık yasasından yararlanacaklar” diyor birileri, ama onlar pişman olmadıklarını söylüyorlar.

Bir domuz gribidir aldı başını gidiyor. Can derdine düşürülüp, tasfiye ediliyoruz gündemden. Bu arada anlaşma yapılan ilaç firmaları, aynı kuş gribinde gripten önce ülkeye girdikleri gibi usul usul giriyorlar, oturuyorlar yerlerine. Amerika’da bir genç domuz gribi aşısından felç oluyor, Obama çocuklarına bu aşıyı yaptırmıyor, kimse yan etkisini bilmiyor… Biz n’apmıyoruz? öpüşmüyoruz, korunuyoruz; illaki aşı olun çeşnicibaşları diyoruz …

...

Dağdakiler “Domuz gribi” olmuş şehre iniyor, şehirdekiler domuzdan mı gripten mi bilinmez kaçıyor; Atam dirilmiş, pastadan çıkıp şaka yapıyor gençliğe “Cant belive my eyes” diyor; Pelin Batu tarih, moda, sanattan sonra yeni ekürisi Nagehan Alçı ile politikaya el atıyor… Evlinin evi, köylünün köyü, yılanın deliğinin belli olmadığı yerde akortta tutmuyor.


Tuğba Makina-31Ekim'09



11 Ekim 2009 Pazar

KAPI

Bir kapı ister üstünden kilitlensin, ister üstüne, güvenle kapatır çokgenin son köşeşini.

Ay Kadını' Kapı düşleri

5 Ekim 2009 Pazartesi

SONBAHAR hoş geldi bize SANAT getirdi

Haftadan sona bir sürü şey kalmıştı ama benim payıma düşen yüksek ateş ve burun akıntıları olduğundan bir şey yazmak gelmedi içimden. Şikayetçi değilim, uzun sürmedikçe arada hasta olmak lazım, izlenmedik çok film, okunmadık çok kitap var daha. Hayli hareketli bir aya girmenin keyfini yaşarken tokatladı İstanbul’un güvenilmez havası beni, ama benim kendime gelmem için yapmış, teşekkür ediyorum O’na.

Ekim geldi hoş geldi, Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları 1 Ekim’de perdelerini açtılar; Film Ekimi, Akbank 19. Caz Festivali biletleri satışa çıktı; yeni filmler geldi sinemalara; sergiler kapılarını açtığının haberini verdi, sanat atölyeleri eğitimlerine seminerlerine başladılar...

Devlet Tiyatroları bu sene perdelerini yeni oyunlarla açtı, sloganları 60. Yılda 60 yerli oyun, geçen senelerden devam eden oyunlarda olacak tabii ki; Devlet Tiyatroları İstanbul prömiyerini Behiç Ak’a ait “İki Çarpı İki” adlı oyunla yaptı. İki ayrı çift ve iki aynı ilişkiyi anlatan ilginç bir deneme. Takdiri bize düşmezsede 5 üzerinden 5 lik bir oyun olduğunu söyleyemeyeceğim. Benim bir daha ki perde planım “Bir delinin hatıra defteri” . Şehir Tiyatroları da oldukça canlı bir dönem geçireceğe benziyor, kaliteli birçok oyun var özellikle Kabare’yi izlemeyenlere tavsiye ederim, oldukça lezzetli bir müzikal. Biliyorum ki ‘kara müzikal’ diye bir tür yok ama ben çıktıktan sonra böyle isimlendirdim oyunu. Tek başına oyuncuların performansları için bile izlenmeye değer bir oyun, açık havada izleme keyfinden kış nedeniyle mahrum kalınsa da kaçırmayın derim.

Akbank Sanat “Şehrin Caz Hali” ile yine birçok ustayı İstanbul’a taşıyor; Cecil Taylor, Joe Lovano, İlhan Erşahin, Fahir Atakoğlu, Rıchard Bona isimlerden sadece birkaçı. Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim festival filmi her zamanki gibi harika, izlemeyenlere tavsiye ederim.


İKSV sponsorluğundaki Film Ekimi bu sene geçen senelere göre daha az gösterimle karşımızda gibi geldi bana (geçen senelerdeki programlara ulaşıp kıyas yapma imkanı bulamasamda). Benim listemde: Atonement / Kefaret filmi ile beğendiğim senaryo yazarı Christopher Hampton’un filmi AŞKIM/CHÉR; Piyano filmi ile Cannes tarihinde Altın Palmiye'yi kazanan tek kadın yönetmen olan Jane Campion’ın son filmi olan ve İngiliz şair Keats'in yaşamının son yıllarını anlatan PARLAK YILDIZ/BRIGHT STAR; 2009 Berlin Gümüş Ayı: En İyi Erkek Oyuncu, Ekümenik Jüri Özel Mansiyon ödülü sahibi olan ve sıradan yaşamlar sürdüren Fransa'da yaşayan Osman'la İngiliz Channel Adaları'nda yaşayan Elizabeth'in öyküsünü anlatan LONDRA NEHRİ/LONDON RIVER; Theo Angelopoulos'un uzun süredir beklenen son eseri, Ağlayan Çayır'la başlayan üçlemesinin ikinci filmi ZAMANIN TOZU/SKONI TOU CHRONOU; Hong Konglu yönetmen Johnnie To'nun son filmi olan klasik bir intikam filmine benzese de beni cezbeden İNTİKAM PEŞİNDE/VENGEANCE var.*

İstanbul Modernde 11 Eylül'de başlayan Sarkis'in Site sergisine gitmeyenler içinse son tarih 10 Ocak 2010. Sergi yaşam alanları ile şekilleniyor ve sanatçının son 50 yıllık çalışmalarından besleniyor.

Liste oldukça kabarık hepsine gitmek mümkün olmasada ben bir seçki yapacağım kendime, okul zamanlarımı özleyerek. Üniversitede bir güne peş peşe biletler alırdık, Ekim'i yaşayabilirdik tam anlamıyla, şimdiyse Ekimde şehir tatil olsun istiyorum, hiçbir şey kaçırmamak adına.

İyi Ekimler, tadını çıkarın...

Tuğba Makina

(*Filmler ilgili yorumlarda festival özetlerinden faydalanılmıştır.)