16 Mayıs 2009 Cumartesi

TEKERRÜR



Tik tak dedi saat
Tik tak.
Kalk dedi hayat
Tik tak diyor bak
Her tik seni bu andan alıyor.

Tak tak dedi kapı
Tak tak.
Aç dedi kapının ardındaki
Bak tik taklar peşi sıra ilerliyor.

Tak taklar kesilip
Tik taklar derinleşince,
Hiçbir şey yapmamanın
Olanlardaki payını küçültmediğini gördüğünde,
Bir kapı arkasında ellerin kucağında
Ah ahlara başlıyorsun.

Tekerrür eden tarih değil,
Alıştırmaya çalışan zaman
Görmüyorsun!

17/05/2009 03:17 Erdek
Ay Kadını

2 Mayıs 2009 Cumartesi

AŞIK ŞEHİR


Kalemimi arıyorum. Nerde? İç gözde olmalıydı, ufff... Ne çok karışmış bu çanta! İstemeden yanımdaki bayana rahatsızlık veriyorum ama buldum kalemimi, şoför bey frenleri daha yavaş yaparsa dilediğim gibi yazabilirim şimdi.

Boğazın en güzel noktasındaydım; belediyecilerin “kamu menfaati” için “kamunun huzurunu kaçırdığı" yerde; Barbaros iskelesinin yanında, eski çay bahçelerimizin enkazının üzerindeydim. Alt taraftaki çıkmayı yıkmışlar, uzamış denizle aramızdaki duvar. Oysa ne sevgiler, ne kahkahalar, ne hüzünler yuvarladık buradan denize biz;
daha alçaktı o zaman duvar.

Trajikomiktir, çay bahçelerinin yıkılması ile aşağı yukarı aynı dönemde yıkılmıştır, burada, bu manzara karşısında delice savunduğumuzu sandığımız değerlerimiz, inançlarımız . Tam iskelenin karşısındaki harabeyi birileri almadan önce biz almayı planlamıştık; kütüphane yapacaktık. Sade ama dopdolu bir kütüphane olacaktı, rafları eprimiş halk kütüphanelerine benzemeyecekti ama halk için olacaktı. Kârımız kitap olacaktı, daha çok kitap. Öyle çok paraya ihtiyacımız yoktu, finansmanımızı karşılayacak sponsorlara ihtiyacımız vardı sadece; olanaklıydı o günlerde idealler. Her şeyi düşünmüştük, mimarisinden finansmanına kadar, her işe uygun birilerini de atamıştık. Sonra birer sigara yakıp denize dönmüştük. Kim bilir (!) hangi amaca hizmet için almışlardı hayallerimizi, derinden üzülmüştük. Bugün dışına çekilen koruma duvarlarına bakıp bir daha üzüldüm geçmişe.

Boğaza döndüm yüzümü, içim nasıl huzurlu, bütün gece bir bankta boğaza karşı oturmak istiyorum; telefonum çalmadan, saate bakmadan, hatta konuşmadan, bu şehirle beraber olmak istiyorum. Sigaram bitiyor, iskeleden Kadıköy vapuru kalkıyor ve bir dilek diliyorum “canımı alırken boğazı göreyim Allah’ım” diyorum.

Veda vakti geliyor ama bir sigara daha içmek istiyorum, ileriki büfeden bir Murattı-light alıyorum. Gözlerime bir çıkış var, hissediyorum, tam hüzünlendiğim anda gülümsüyorum.

İleride şehrin değil, şehirlinin pisliğini temizlemeye çalışanlar çekirdek kabuklarını, pet şişeleri, sigara izmaritlerini süpürüyor; içimde bir sızı hissediyorum, yoruyorlar bu şekilde sevdiğimi. “Deniz yutsa ve ardından kussa keşke bunu yapanları” diyorum.

Boğaza dönüyorum yeniden, karşı yakaya, köprüye, denize, vapurlara,eğlence gemilerine, balıkçı kayıklarına bakıyorum; önümdeki sessizlik ve huzuru, ardımdaki telaş ve karmaşayı dinliyorum. Birkaç saat önceki huzursuzluğumdan , öfkemden geriye salt huzur kalıyor. Uzun zamandır ihmal etmişim kendimi, unutmaya yüz tutmuşum bu kaldırımları, düşünüyorum. Yolları yorsa dahi daha sık görmeliyim sevdiğimi. Öpüyorum rüzgar yanaklarından ve mecburi istikamete doğru yola çıkıyorum.

30/04/2009 21:20 Beşiktaş
Ay Kadını

Resim aslında bir kartpostal, fluluğunun nedeni de bu. Dedem İbrahim Sağ'ın koleksiyonum için verdiği, tahminine göre 1950 lere ait bir kartpostal.