MEÇHUL BİR DURAK
Güzel bir akşam üstü. Hava yeni yeni kararıyor. Gökyüzü pembe mavi bir ebruli misali, saat 7 civarı, otobüs bekliyorum. Hava sıcak, otobüs gelse artık ve devam etse bu koşuşturma. Beklemek ağır geliyor, koşmak beklemekten daha az yorucu sanki bu şehirde.
Tam arkamda yaşlı bir teyze, yorgun bedeni “gel artık” diyor otobüse. Çok geçmeden otobüs geliyor , teyzeyi önüme geçiriyorum, otobüse biniyor. Yerine otururken de bir “offf” çekiyor.
Karşısına oturuyorum yol uzun. Kafasını otobüsün camına dayıyor, gözlükleri ağırlık yapıyor sanki yüzüne. Yüzü, gözlerindeki mana uykuya doğru yaklaştıkça daha bir eğiliyor yere. Yüzündeki çizgilere takılıyor gözlerim, her geçtiği yolun gölgesi kazınmış sanki yüzüne. Ruhuna iz yaptığından belki de yolları sevmediğini belli ediyor, ara sıra açtığı gözleriyle “daha ne kadar kaldı?” diye sorarak. Elleri, unutmak istermişçesine yaşananları, yazgısız; buruşmak isterken cesaret edememiş ve orta bir yerde kalakalmış çizgileri sanki.
Otobüsün freni ile irkiliyorum. Yol bitmiş... Otobüs boşalıyor, teyze ben onu düşünürken çoktan gitmiş. Oturduğu koltuğa bakıyorum, hayatımızdan kaç kişi biz onu düşünürken, düğmeye basıp, meçhul bir durakta iniyor düşünüyorum. Anlamsız ama bir o kadarda acı bir gülümseme yayılıyor yüzüme.
Gökyüzüne kaldırıyorum başımı, masmavi olmuş, havada hafif bir esinti. Gülümsüyorum.
Bir Pazar daha bitiyor , bu anımı yazarken ve Ağustosun bitmesini bekliyorum dört gözle. Eylül gelse artık (Eylül sevenlerdenim ben, Eylül çocuğu olduğumdan belki de...) hafif hırkalarımızı giysek; esintiden ürperirken birer çay içsek boğazda; İstanbul’un o bitmeyen festivalleri, söyleşileri, sergileri başlasa. Beklemek yakışmıyor bu şehre, koşmaya başlasa yeniden, hepimiz birer birer kaybolsak sokaklarında ve kaybetsek sokaklarını her geçişimizde. Meçhul duraklarında, tanımadığımız insanlarına gülümsesek yanımızdaki insanları tanıdığımızı sandığımız ve onları yabancı saydığımız yanılgısıyla.
Haftadan Not: Milliyet Sanat’ın Ağustos ayı hediyesi olarak “Les estinées Sentimentales / Alın Yazısı” adlı filmle karşılaştım, izlerken (ve izledikten sonra) gerçekçilikten çok, aşırı duygusallık üzerine kurulu bir film olarak değerlendirsemde, harkulâde değil ama izlemeye değer bir film olduğunu düşünüyorum. İlgililere duyurulur :)
Güzel pazarlar,
Tuğba Makina
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder