31 Temmuz 2009 Cuma

NEFESLERİNİ YAŞAMAK İÇİN AL

Büyümek mi istiyorsun küçük kız?

Hem de çabucak öyle mi?

Zaten büyüyeceksin, biliyorsun değil mi?

Ama yine de hızlı büyümek istiyorsun demek. Neden peki?

Daha özgür olmak için mi! Sınırına sığmayan insan için özgürlük görünmez bir çizgidir; ne kadar büyürsen büyü sınırını aşmadıkça özgür hissetmeyeceksin kendini. O sınırı aştığında ise masumiyetler çoktan yitirilmiş olacak. Hepsini yemek istediğin o çikolatayı, kimse karışmadığında sen yemek istemeyeceksin zaten; başkaları kararlarında senden daha baskın olacak çünkü. Aşmak istediğin sınırları daha dar alanlarda sen çizeceksin “basit” nedenlerle.

Daha çok insan tanımak mı ?

Tanımak istediğin insanların yüzleri eskidikçe sen o yüzlerin gerçek hatlarını fark etmeye başlayacaksın , üzüleceksin küçük kız. Tanımak istediğin simalar “tanıdık” oldukça kelimeleri kalbini kıracak, bakışları ile hayata lanet edeceksin bazen.

Sonra… hiç hesaba katmadıkların var , büyümek isterken. Kendi kararlarını ve kararlarının sorumluluklarını alman gerekecek. “Ben demiştim” diyecekler yüzüne veya ardından peşine duyduğunda inan(a)mayacağın cümleler kuracaklar. Zamanla sende alışacaksın tüm bunlara tabi ki ve duymamayı öğreneceksin söylenenleri ya da inanmamayı. Kendine yalanlar söylemeye ve bunlara gönüllü olarak inanmaya başlayacaksın. Evet sen büyürken değişeceksin ama değişen sadece istediklerin olmayacak. Bunları kazanabilmen için güveninden, masumiyetinden ve daha birçok şeyden feragat etmen gerekecek. Büyüdüğünde ve yeni insanlar tanımaya başladığında bir daha düşünmeden sarılamayacaksın kimseye. Güvenmek isteyip, gözlerini kapadığında, başını yasladığın göğüs hiçbir zaman anneninki gibi emin olmayacak.

Gerçekten büyüdüğünü hissettiğinde, istediklerini yapabilecek yerde olacaksın, olgunlaşmış, gücünü görmüş ve hayatın aksine masumiyetini korumuş olacaksın belki de. Ama pişmanlıkların olacak senin de.

Şimdi sen iyisi mi beni dinle; sarıl istediğine, istediğin kadar yüksek kahkahalar at,yaramazlık yap, dizlerini yarala, özür dile. Güvenebildiğin bir omuz bulduğunda yasla başını, en çok da anneninkine. Arada ağlamayı da unutma ama, hem de çığlık çığlığa; büyüdükçe istediğin gibi bağıra çağıra ağlayamayacaksın bile, içine akıtırken gözünün yaşını kahkahalar atmak zorunda hissedeceksin kendini bazen. Yapmak istiyorum diye kurduğun cümleler “yapmalıyım” olacak zamanla.

Hayat biz geriye doğru yaşamak istesek de bazen, ileriye doğru akıyor; büyüyeceksin. Hatta o kadar büyük bir kız olacaksın ki yaşadığın günlerin bazılarını silmek isteyeceksin hayattan. Şimdi nefeslerini büyümek için değil, yaşamak için al olur mu? Küçük bir kız olabilmek hayatta ki en güzel şey aslında, inan bana.

Ay Kadını'Geçen Zaman

26 Temmuz 2009 Pazar

HAFTADAN SONA KALANLAR -3

ZAMAN KAYBI

Birkaç haftadır ara vermek durumunda kaldığım Pazar yazılarından biri ile sonunda yeniden buradayım.


Çoğumuz Simurg Efsanesini hatırlar, serüvendeki kuşların aradıkları “Simurg” (Otuz Kuş) kendileridir, ancak serüvenin sonunda anlarlar.

İnsanoğlu dışarıyı izlemekten, kendine bir “baş” aramaktan, dönüpte kendine bakamamış bir türlü yüzyıllar boyunca; ya bi sevgiliden medet ummuş ya efsanelerde bir ilahtan ya bir şeyhten(coğrafyasına göre değişen bir “baş”tan).

Son zamanlarda mı böyle sadece bilinmez ama paradan farklı bir şey değil özünde insanoğlu için mutluluk. Alırsın yaşarsın ve biter. 21.yy'da her şey tablet şeklinde nasıl olsa hayatımızda. "Aslında hiç de mutlu değilim" le başlayan ve sonu malum cümlelerle biten üstü kapalı merhamet dilenen VAKUR insanlarla dolu değil mi hepimizin çevresi? Her gidişin ardından en fazla bir hafta süren ağlamalar sonunda hür kahkahalar ve hayata yeni konuklar, bu değil mi hepimizin şu sıralar yaşadığımız? Hangimiz yaptığımız işten, yaşadığımız hayattan memnunuz?Hepimiz vadinin birinde düşüyoruz,Bülbül, Papağan, Kartal ve diğer kuşlarla benzeyen yönlerimiz var tabii ki ama kimimizde yolu geçmeden varış noktasına ulaşmak istediğinden yine kendine yeniliyor.

Belki de metropol handikapı bu telaşların hepsi. Hayatın serüven olduğunu unutturan , tam ortasında bulunduğumuz yol; o da hayatın kendisi ya; biz varışa kilitlendiğimizden sadece harcıyoruz onu. Çoğumuz serüvenin sonuna geldiğinde olup bitenin farkına varıyor. Serüven güzelde, Simurg olabilenlere yapılan haksızlığı kaldıramıyor zihnim.

Bilge olmak için çaba harcayanlara, elindeki bilgi ile yetinemeyenlere bencil/aç gözlü olarak bakılmasını anlamlandırmak ağır geliyor zihnime. Duyduğuna inanan ama kaynaklara itimat etmeyen, her yerden yarım yarım kırıntılar toplayıp nutuk atan sonra düştükleri vadiden, "bana bu kadarı yeter" diyip yalancı şükürlerle kenara çekilmiş gibi görünerek, mürit arayanlara itimat edilmesi tarihin tekerrür mekanizmasının ne denli güçlü olduğunu sokuyor gözüme ne yazık ki.

Bu yüzyılın Simurg’ları (umut o ki hezar* olsunlar) bir dahaki yüzyılın değeri anlaşılmamış yazarları, müzisyenleri, bilim adamları... olacak yine. İnsanlığın ders almaması ne acı bir zaman kaybı.

(*Hezar(Farsça): Bin)

İyi pazarlar,

Tuğba Makina


24 Temmuz 2009 Cuma

KELEBEK



pembe beyaz bir dünyanın içinden çıkıp geldim
bakış denen şey çarptı tenime ilk kez
ne de çirkindim

zamanla kısıtladılar ömrümü
görece benden uzun yaşayanlar

ölümüm doğumumdu
güzelleştim

uçmaya başladığımda
dayanamayıp pullarıma ellediler
dokunduklarında eriyordu kanatlarım
görmediler

Ay Kadını - kanatların döküldüğü zaman

21 Temmuz 2009 Salı

OYSA SEN HEP SARHOŞTUN



Aşk , dudağındaki votka tadı
Almaya kalkmasaydım onu
Duruyor olur muydun halen orda?

Zaman dediğin döner bir hâle
Ki buluşturdu bizi
Aramıza duvar koyan da O muydu ki?

Oysa sen hep sarhoştun …

Mucize, olmayacağını bilerek beklediğimiz
Olmayacağını bilirsek neden bekleriz
Ki zaten beklenmedik anda gelir

Rüya, uyandığında biten hayat dilimi
Hayatta yer alıyorsa , nasıl biter biz ölmeden ?
Bedenin ölgünlüğü ile ölmüyorsak eğer
Nasıl biter o rüya?

Rüya dudağındaki votka tadı
Döner bir hâle Zaman
Aşk Rüyaya dokumak isteği
Mucize dokunabilmek

Tatmaya kalkmasaydım dudağını
O hâle yine de değer miydi
Sarhoş ve çıplak tenlerimize?

… Oysa sen hep sarhoştun


Ay Kadını – Haziran’09 (muhtelif zamanlar)

4 Temmuz 2009 Cumartesi

YAMALAR VE YIRTIKLAR

Hayat eskir, eskir ama eskimek değişir insandan insana, zamandan zamana.

Gençken zamanın geçisi eskimeyi, eskimek yıpranmayı yavaş yavaş yok olmayı anlatır insana. İlmek ilmek çekilirken hayat damarlarından, zamanın geçişinin yara berelerini yamamaya çalışır insan. Hatıralar gençliğe dair ama eskiye aittir. Geçilen yollar gidileceklerden güzel görünmeye başladığında gözlere, geri saymaya başlar zaman.

Eskiyen bir kılıfın içinde zaman aktıkça çeken bir yaşam vardır, sanki. Yamadıkça yırtılır, yırtıldıkça yamanır bir yerleri. Her iz bir bedeldir aslında.

Burun hizasından alnında derinleşen çizgiler hangi savaşın artıkları, şimdi hatırlamazsın bile belki; ya göz kenarlarındakiler? Sağ göz kapağın ne zaman düşmüştü, hatırlar mısın hangi geçmez sandığın gecenin sabahında? Sağ elinin üzerindeki yara izi, dostunun ölüm haberini aldığında yumruk attığın camdan hatıraydı değil mi? Karnındaki yırtıklar kızının hayatına attığı çiziklerden biri; sağ elindeki orta parmağının sol yanındaki nasır kalem tuttuğun zamanlarda katılaşmıştı; gözlerinin gülüşü çok değişti annene göre , artık daha sınırlılar değil mi, daha bir hesaplı?

Yaşam akıp gidiyor derken , yanılıyordun belki de. O akmıyor, sızıyordu içine, nefesine, saçlarına, ilmek ilmek seni başka birine dönüştürüyordu; bazen aynaya baktığında tanıyamadığın, sesini duyduğunda yadırgadığın, soluksuz kaldığında korktuğun, bir başkasıymışçasına hareketlerine hayret ettiğin birine. Eskir neticede insan, maddenin tabiatıdır eskimek, ki manada eskir, eprir zamanla; hatıraların gibi. Bir zamanlar attığın sloganlar, savunduğun(u sandığın) idealler, sevdiğin adamlar gibi.

Eskimişsindir ama trajikomiktir eskiyi özlersin. Eskidikçe eskiye duyulan hasret derinleşir.

Ama eskimek değişir maddeden maddeye, manadan manaya. Elinde kalan ya kırık dökük birer parça ya da bir antikadır sonunda.

17.03.09-27.06.09 Ay Kadını –Zaman